Oku

Dönüşüme Dair

Neredeyse 15 senedir “bildiğim” bir halim var. Çocukluğumdan beri benimle muhtemelen. Bir çeşit “hayatta kalma stratejisi” olarak tutunduğum bir parçam. Böyle parçaların dönüşümü oldukça zorlu olabiliyor… Son 15 senedir, onun farkındayım. Üzerinde samimice çalışıyorum. Anlamak için yardım alıyorum… Yine de böylesi bir parçanın bunca çabaya rağmen, oldukça yavaş dönüştüğüne şahitlik ediyorum.

Ben dönüştürmüyorum.
Ben şahitlik ediyorum.

Tam “bayağı dönüştü bak” diyorum, sonra hayatın içinde kendime hakkıyla sahip çıkamadım mı, tolerans pencerem daraldı mı, hayatta kalma stratejim kendiliğinden devreye giriyor. Kontrolü ele geçiriyor. Bir çeşit, biz uçağı uçuramadığımızda devreye giren otomatik bir pilot gibi.

Bu sene başında ilk defa, o davranış kalıbımın ardında yatan acıyı olanca açıklığı ile, görmek nasib oldu. “Nasib oldu” diyorum çünkü, bunca iç çalışmaya rağmen, ben gösterdiğimiz çabanın dönüşümde belirleyici unsur olmadığına inanıyorum. Biz ancak ne kadar ve nasıl çaba gösterebileceğimizi seçebiliyoruz. Çaba sarf etmeyen dönüşemiyor. Ancak dönüşüm, değişim, salt çaba sarf etmekle de gelmiyor.

“Her arayan bulamaz ancak bulanlar yalnızca arayanlardır.”

Dönüşümün doğası tam da böyle, paradoks gibi görünen bir sır içeriyor.

Acıma yakından bakmak, o dönem beni oldukça sarsmıştı. “Ben” dediğime artık “ben” diyemez hale gelmiştim… İçimde birşeyler yerinden oynamış, sanki “merkezim” kaymıştı. Diğer yandan hayat devam ediyordu… Ben “yeni merkezimle” çok daha temkinli, daha farklı, daha acımı gören bilen bir yerden seçimler yapmaya gayret ediyordum. Diğer yandan bu yüzleşmeler çok enerji de alabiliyordu… Birçok şeyi yapacak az enerji buluyordum o dönem içimde. Her şeyi ağırdan alıyor, kendime anlayış gösteriyordum…

O süreçte bence içine girdiğim dönüşüm sürecini tetikleyen en etkili unsur, acıyı hissetmeye izin vermemdi. İnsanın acısına şöyle bir bakması yetmiyordu. Onu hissetmeye izin vermesi gerekiyordu…

Halbuki hepimiz türlü yollarla acıyı hissetmemenin yollarını arıyorduk. Bunun için stratejiler geliştiriyorduk… Sistemimiz kendini korumak istiyordu. Ancak hakikaten tolere edebileceğimiz bir zamanda, yeterince güçlendiğimizi yeterince kaynağımızın olduğunu hissettiğimiz bir zamanda, onu hissetmeye izin vermenin tam bir sihirli değnek etkisi vardı. Bakınca zorlanacağımız bir parçamıza bakmak, iç çalışma yapmak, o yüzden biz güçlendikçe, daha çok kaynağımız oldukça daha çok mümkün oluyordu.

O dönem, ben “onu” hissetmeye izin verdikçe, hayatımda yaptığım bazı seçimler kendiliğinden ufak ufak da olsa değişmeye başlamıştı… Bir yandan yaşıyor, bir yandan da dönüşen kendime şahitlik ediyordum… Seçimlerim, ben hissetmeye izin verdikçe değişiyordu…

Dönüşüm süreçlerinde gösterdiğimiz en büyük çabanın daha çok acımıza bakmak, onunla kalabilmek için kaynak toplamak, kendimize şefkati geliştirmek yönünde olabileceğine inanıyorum.

Onunla kaldıkça, bir şeyler değişiyor içimizde. Mesela, insan neden bir parçasına bu denli tutunduğunu anladıkça, içinde bir yas uyanabiliyor… Tüm alamadıkları için…

Derin bir yas.

Ve anladıkça halini, neden bu parçaya o güne dek bu denli ihtiyacı olduğunu… Kendine şefkat uyanabiliyor… Artık o parçayı daha farklı bir yerden görmeye başlıyor. Daha katmanlı, daha derinlikli, daha boyutlu bir yerden…

Kendi “insan olma” kaderine dair bir rıza eşlik ediyor haline…

Düşünsenize, çevremizdeki birçok sinirimizi bozan, hatta bize zarar veren davranışları olan insanların bize verdikleri zarara, acıya sebep olan parçalarına, hayat hikayelerine bir bakabilsek… Davranışın ardında yatan acıyı görebilsek… İçimizde şefkat uyanabilse, bu insanlara… Hep birlikte dönüşeceğiz.

Zarar veren davranışı tolere edelim ve orada kalalım, demiyorum. Belki acılarını görecek ve sınır koyacağız. Belki acıyı görecek ve mesafe alacağız ilişkimizde. Belki acıyı göreceğiz ve onlarda bir dönüşümü tetikleyecek bizim acılarına şahitliğimiz ve onlara gösterebildiğimiz şefkat.

İnsan anlaşıldıkça, kabul gördükçe, şefkatle acısıyla kaldıkça dönüşebiliyor…Bunu biz de kendimize yapabiliriz, bir başkası da bize yapabilir.

Kabul etmediğimiz hiçbir şey değişmiyor.
Ancak değişsin diye de kabul etmiyoruz…

Çoğumuz zannediyoruz ki ancak bir şeyi kabul etmediğimizde, onu değiştirebiliriz. Kabul, çaba ve dönüşüm konuları çoğumuzun kafasını karıştırıyor… Ve dönüşümü de çoğu şey gibi hedef odaklı ele alıyoruz. Her şeye olduğu gibi burada da acelemiz olabiliyor. Bence zannettiğimiz kadar, acelemiz yok. Her şey kendi zamanında zaten, oluyor.

Ancak yine de son nefesimize kadar, her anın, hayatımızda zorlandığımız alanlarda gayret göstermek için bizlere verilmiş çok kıymetli zamanlar olduğunu düşünüyorum.

Berivan Aslan Sungur.